Demirtaş'ın MA'da yayımlanan röportajı - 25/12/2017

Demirtaş'ın Mezopotamya Ajansı'ndan (MA) Hayri Demir'e verdiği röportaj - 25/12/2017

Tutukluluğunuzun üzerinden bir yılı aşkın süre geçti. Özelikle dokunulmazlıklarınızın kaldırılmasında kamuoyuna yansımayan bazı gelişmeden bahsediliyor. Süreci biraz anımsatır mısınız?

Bize yapılanlar, Dolmabahçe Mutabakatı’nın inkarı ve savaş politikalarına dönüş kararı ile başlayan sürecin başka bir boyutudur. Dokunulmazlıkların kaldırıldığı süreçte yapılan Anayasa değişikliği açıkça Anayasa’ya aykırı, ucube bir değişiklikti. Ama bunun mucidi Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop’tur. Bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu bildiğini, ama Davutoğlu ve Erdoğan’ın kendisini sürekli sıkıştırıp acil bir formül üretmesini istediklerini Meclis kulislerinde bizim milletvekillerine de itiraf etmişti. Ama Kılıçdaroğlu’nun bu ucube teklife destek verebileceğini tahmin etmemişlerdi. Kılıçdaroğlu destek vermese, teklifi Meclis’e vermeyi bile düşünmüyorlardı. Çünkü çok bariz, Anayasa’ya aykırı bir teklifti. Kılıçdaroğlu’nun neden aniden destek vermeyi açıkladığı ise halen bir ‘sır’dır. Belki bir gün açıklar. Ama kendisinin sorumluluğu ağırdır, bunun özeleştirisi halen yapılmış değil. 

Siz bir açıklamanızda dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla CHP'lilerin de tutuklanacağını ifade etmiştiniz. Böyle de oldu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabii ki mutlu değilim. Ama CHP’nin bu tarihi hatası referandum sonuçlarını bile açık şekilde etkiledi. Parti olarak bu hatanın nedenlerine ve sonuçlarına dair kamuoyuna tatmin edici bir açıklama ve özeleştiri de yapmadılar. Sanırım ‘evet’ oyu veren 20 civarındaki CHP milletvekilinin bütün halka ve bizlere samimi bir özür borcu var. 

O günlerde kişisel olarak yaşadıklarınız, hissettiklerinizle ilgili bir paylaşımda bulunur musunuz? 

Biz operasyonu 5 Ekim gecesi bekliyorduk. Yani kendilerince 6-8 Ekim Kobani Direnişi’nin yıl dönümünde bunun intikamı alınacaktı. Ancak benim 4-9 Ekim 2016 tarihlerinde yurt dışında bulunmam nedeniyle operasyon durduruldu sanırım. Zaten ben döndükten sonra da gizli bir kararla birçok milletvekilimiz hakkında yurt dışına çıkış yasağı konuldu. Ancak ben, en son Londra programı dönüşümde artık tutuklanacağımı kestirebiliyordum. Hatta bana eşlik eden Ahmet Yıldırım ile birlikte Londra’dan ortopedik ayakkabı aldık, cezaevinde giymek için. Eşimle, ailemle, kızlarımla bu konuyu birçok defa konuşup her şeye hazırlık yapmıştık zaten. 

Polisler kapıyı çaldıklarında operasyonun başladığını anladık. Doğrusu, kapım çalındığından bugüne kadar hiçbir devlet görevlisinden nezaket dışı bir tutum görmedim. Hatta beni almaya gelen polislerden tutun, Edirne Cezaevi’ne getiren polislere kadar, birçok kişiden samimiyetinden emin olduğum üzüntü beyanları duydum. Bu operasyon ve yapılanlar aslında hiç kimsenin içine sinmedi. Benim konulacağım cezaevi Kandıra olarak belirlenmişti, ama tam adliyeden çıkarılmak üzereyken yeni bir talimat geldi ve Kandıra yazısının üstü benim önümde çizilerek yerine Edirne yazıldı. Sonuçta moralimizden ve kararlılığımızdan en küçük bir taviz vermeden gece saat 01.00 gibi Edirne’deki hücreye giriş yaptım. Çok yorgundum ve hemen uyudum.

Tutukluluğunuzdan sonra da önemli gelişmeler, gündem değişiklikleri yaşandı, yaşanıyor. İçeriden nasıl değerlendiriyorsunuz?

OHAL’in ilanı, bize yönelik operasyonlar, medyanın muhalif kanadının susturulması; aydınlara, akademisyenlere yönelik baskılar tümüyle ‘tek adam rejimi’ inşasının parçaları olarak planlandı. Erdoğan-Bahçeli ittifakının önceden planladığı, yönetim sistemini düzenleyen ve referanduma giden Anayasa değişikliği teklifi biz tutuklanır tutuklanmaz Meclis’e sunuldu. Ama o günden bugüne hiçbir şey istedikleri gibi gitmiyor. İçeride ve dışarıda yaşadıkları daralma giderek kendilerini boğmaya başladı. Bu sıkışmışlıktan çıkmak için şiddet, şovenizm, kamplaşma ve yapay düşman argümanlarını daha fazla kullanmaya başladılar. AKP’nin siyaseten sonu gelmeden de bu akıl dışı politikalara son vermeyecekler sanırım. 

İçeride günleriniz nasıl geçiyor bize özetleyebilir misiniz? 

"İçeride yattı" demesinler diye sürekli üretici olmaya çalıştım. Böyle de devam eder galiba. Biz buralara "yatmaya" gelmedik.

399 gün sonra duruşmaya götürülmeden bir mahkeme görüldü. Gıyabınızda yapılan duruşmayı nasıl değerlendirirsiniz?

Biz tutuklu değil siyasi rehineyiz. Bu nedenle bizim hakkımızdaki nihai kararı mahkemeler değil, siyaset kurumu ve bunun içinde yürüyen mücadele belirleyecektir. Yargının çaresizliğinin, acizliğinin zaten farkındaydık, bizim için şaşırtıcı veya yeni bir durum değil. 

Anayasa Mahkemesi tutuklu milletvekillerinin dosyalarına ilişkin bir yıl sonra ‘kabul edilemez’ kararı verdi. Nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iki üyesi görevden alındığından bu yana, bu tür davalarda ciddi bir baskı altındadır. Bütün ülkelerdeki AYM’ler politik mahkemelerdir. Ama hiçbiri bizim AYM gibi rüzgarın yönüne göre politik duruş belirlemez. Aktüel politik tutum alan AYM’ler saygınlığını yitirir. Bizdeki AYM de kendini bu konuma düşürdü. Yazık ettiler gerçekten. Çünkü Türkiye’deki AYM uluslararası alanda hatta Avrupa’da bile saygın, sayılı AYM’ler içinde görülmeye başlanmıştı. Belki bizi birkaç yıl yatırmış olurlar, ama AYM’nin itibarını toparlaması artık kolay olmayacaktır. Onların yerinde olmak istemezdim. 

Uluslararası kurumların bu konudaki tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kısmi bir yeterlilik var, diyebiliriz. Daha iyi olabilirdi elbette, ama Türkiye’de çok yoğun ve sistematik ağır ihlaller kesintisiz devam ediyor. Ayrıca Avrupa da dahil dünyanın birçok yerinde ciddi krizler yaşanıyor. Bunları da unutmamak lazım. 

Yakın zamanda tutukluluğunuzda bir değişiklik bekliyor musunuz? 

Bunu siyasi gelişmeler ve mücadele belirler. Bizim özgürlüğümüz halkın genel durumundan bağımsız ele alınamaz. Halkın mücadeleye katılımı ne kadar büyürse, bizim durumumuz da o kadar olumluya evrilir. Biz çıkmak için değil, mücadeleye güç katmak için çabalıyoruz.

HDP'nin 7'inci yılında iktidar olacağını 5'inci yıl mesajınızda söylediniz. Bunun koşulları var mı?

Buna yürekten inanıyorum. HDP çizgisi bugün Ortadoğu halklarının en makul ve en akılcı çizgisidir artık. Kendimizi yüzde 13’ler yerine yüzde 25’lere göre motive etmeli ve çalışmalarımızı, söylemimizi, eylemimizi buna uygun şekilde planlamalıyız. Özgüven ve iddialı olmak bir fantazi değil, başarmanın ön koşuludur.

Yakın zamanda partinizin büyük kongresi var. Partinizin önüne koyacağı misyon nasıl olmalı? 

Partimiz Kongre’ye doğru giderken bunları kapsamlı olarak tartışacak tabii ki. OHAL ve faşizm karşıtı mücadeleyi kitleselleştirmeden ne siyasetin ne de seçimin koşulları yaratılamaz. Bu amaçla da toplumsal muhalefet ve direnç odaklarının birliğini sağlamak için partimiz elinden geleni yapacaktır. Bu konuda HDP kesinlikle fedakar, özverili ve samimi bir çabayı ortaya koyarak en geniş ittifak zemini için kolaylaştırıcı olacaktır.

HDP'nin de içinde yer aldığı geniş bir ittifak değerlendirmeleriniz vardı. Seçim ittifaklarına dair tartışmaları nasıl okuyorsunuz? 

Partiler arası şeklî ittifaktan çok tabanda, halk içinde toplumsal ittifakı daha anlamlı ve önemli buluyoruz. Önemli ve acil olan, faşizme ve baskılara karşı geniş kesimlerin yan yana mücadelesini örgütleyip hayata geçirmektir. Arkası kendiliğinden gelir zaten. Siyasi ittifaklar konusu ise HDP’nin karar organlarının yetkisindedir. Ben bugünden bir şey diyemem.

2018’e giriyoruz. Kamuoyuna ve seçmenlerinize nasıl bir mesajınız var? 

Parti olarak son dönemlerde halkımızın beklentilerine yeterince cevap olamadığımızı biliyorum. Bunun yaşanmasında eşbaşkanlardan biri olarak en büyük sorumluluk tabii ki benimdir. Ancak bütün halkımız şundan emin olsun ki, bütün yapımızla birlikte içeride, dışarıda elimizden geleni yaptık ve HDP’yi tasfiye ederek dağıtmayı, bölmeyi planlayanların heveslerini kursaklarında bıraktık. 19 yıldır bir adada 12 metrekare hücresinden çözüm ve barış projeleri üreten bir halk önderinden, Sayın Öcalan’dan öğrendiğimiz çok şeyler oldu. Biz de burada 12 metrekare hücredeyiz, ama kendisinin çözüm projeleri bütün ezilen Ortadoğu halkları için umuda dönüşmüşken, kendimizi değil halklarımızı düşünmek zorunda olduğumuzun bilincindeyiz. Bunun günümüzdeki en etkili ve hızlı yolu da İmralı’daki tecridin kırılmasıdır. Barış, demokratik çözüm mücadelesi ve özgürlükler için çaba sarf eden herkesin bu yalın ve politik hakikati gözeterek, öncelikle Sayın Öcalan’a yönelik hukuk ve ahlak dışı tecride karşı durması ve bunu kırması gerekir. Bu mücadelelerin hepsi birbiriyle doğrudan bağlantılı ve iç içe geçmiş olgulardan ibarettir. İnançla, kararlılıkla mücadeleye devam edeceğiz. Herkese yürekten selam ve sevgilerimi gönderiyorum. 

Umarım 2018, daha büyük bir toplumsal muhalefet ile barışa ve demokrasiye doğru kalıcı adımlar atmak için çok değerli bir kazanım yılı olur. Umarım bunu hep birlikte başarırız.